İçimi döktüm…
İç nasıl dökülür? Benim birazı burada döküldü. 😉
Bildiğim tek şey bir şey bilmediğimdir… Desek de bugüne değin bir şeyler öğrendiğimizin bilincindeyiz, diye düşünüyorum… En azından deneyimlerimizin.
En zor olan çocuk yetiştirmektir ve eğer iyi bir insan yetiştirmek istiyorsak, çocuklarımızın büyümesinde özenli, bilinçli davranılması gereğidir. Bizler elimizden geleni, kendi çapımıza göre yapmaya çabalıyoruz… Deneye yanıla mı? Evet!
Hep kuşaklar arası paylaşımlar yapılır, isimler yakıştırılır ve artık “harf” olarak da betimlenmeye başladı. Bence her kuşağın kendi dönemlerinde alışkanlıklar, yaşadığı yer ve aile bütünlüğü olarak çok fazla değişkenlikler gösterdiği bir gerçektir. Bu yazımlar, kapsam olarak düşünülmüş ve ortaya bir biçim oluşturulmuştur. Gerçeği ise büyük ölçüde yansıtır.
Evlilik kurumu, zorluk yüzdesi yüksek olan bir kurumdur. Apayrı geleneklerden gelen, karakterleri farklı iki insan bir araya geliyor… Arkadaşlık, ilişki her ne olursa olsun, aynı evde ve imzalar atıldıktan sonra asıl yaşam başlıyor… Aynı ailede yetişen çocukların bile farklılıklar gösterip, belki de anlaşamadığı düşünülürse bu zorluk daha da benimsenir olacaktır.
Bizler artık eski nesil dinazorlar olarak, çoğu yeni yetişenlerce “fazlalık” olarak betimlenen günlere neredeyse ulaşmış bir topluluğuz… Oysa deneyimlerinden yararlanılacak, danışılacak kişileriz. Bunu ne zamanla mı anlayacaklar? Gerektiğinde ve o günlere geldiklerinde… Biz anlamış mıydık? Hayır! Zaman denen olgu işleyip, bugünlerimize geldiğimizde, belki çoğumuz bilincine vardık. Bu bir döngü!!!
İnsan denen canlı en zor büyüyen, çok özen isteyen varlık. Yoksa doğur, bırak büyüsün… Olmuyor ve olmadığını bizzat yaşayarak görüyoruz. Ortalıkta gezinen insanımsılar, gözüne soka soka gördürüyorlar.
Çocuklarımı büyütürken, evliliğimi sürdürürken ve kendim için çok sayıda gelişim kitapları okudum. Feyz alarak, kendime ve yaşantıma uygun olarak uygulamaya çabaladım. Yanılsamaların olduğu çok şeyler olabiliyor… Önemli olan doğruyu ayrıştırabilmek. Başarabildim mi? Kendimce eksiklerime karşın çoğunu, karşıdan bakıldığında ise eksik ve eleştirilir… Yetmiyor! İnsanlar empati yoksunu denilecek denli önyargılı ve doyumsuz.
“Olumlu Düşünmenin Gücü”… Bunlar hep yaşamı sürdürülebilir kılmanın bir yolu. Kandırın kendinizi… Başka türlü güç. Kafaya takmayacaksın, elinden gelenin en iyisini yaptığına inanacaksın… Başka yolu yok. Beklentiler bitmiyor çünkü. Alışkanlıklar, sen kaç yaşına gelirsen gel, nasıl bir yaşantının içinde olursan ol, sürdürülmek isteniyor. Kendini en iyi sen koruyabilirsin.
Anlaşılamamak… Kim çaba gösteriyor ki bulasın? Eğer anlaşılabilmeyi, seni anlamalarını beklersen… Çok beklersin. Herkesin doğrusu, düşüncesi kendine… Görmek, anlamak istedikleri kadar. Bu nedenle, orada da kendi aklı selimini devreye sokacaksın. Özetle ayaklarının üzerinde durabildiğin, tırnağın olup kafanı kaşıyabildiğin kadar varsın. Benim yaşantım, bu doğrultuda yürüdü gitti. Hiçbir şey kucağıma gelmedi… Çabaladığım sürece, kazanımlar edindim. Uğraşı bol bir yaşam.
Çocukluğumda yalnızdım, şimdi de yalnızım. Aslında insanlar hep yalnız. Kalabalıklar içinde yalnızız. “Çıkarlar devreye girdiğinde” anlayanlara değil sözüm… Bunu önceden de görebilenlere. Bana “hayır” demeyin. Deneyin gözünüze gözünüze girecektir. “Ruhsal olgunluk” öyle kolay edinilmiyor ki devreye “çıkar” durumunu getirin ve seyreyleyin cümbüşü. Yapı gereği “nefs” diye bir olgu var ve benliklere işlemiş, kolayca girdabına girilebilecek. Hiç kimse kendini özel kılmasın… Var ve var olacak. Yenik düşülüyor, her türlü çabanıza karşın… “an”lık bir durum. Bunu yalnızca nesneler için değil yaşamın her alanına yaygın olarak düşünün. Neler gördü bu gözler, nelere tanık oldu… Yadsımayın!
Şu an ezan okunuyor, öğle ezanı. Bir süreliğine yeniden doğuşa yol alan canlarımı düşünüyorum. Hep söylenen “yanında ne götürdüler”, “kefenin cebi yok”, “iki metrelik çukura gireceğiz”. Peki öyleyse neden bu hırs? Dedik, dediniz, dediler de ne oldu? “Nefs” işte burada, ölene dek iki yakaya tutunmuş… Çünkü bunun bir de “yarın ölecekmiş gibi düşün, hiç ölmeyecekmiş gibi hareket et” deyişi var, öyle değil mi? Akıl burada devreye girecek, en olurunu yapmak, yalnızca sana kalmış. Alın işte yine “yalnız”!
Bana şimdinin deyimiyle “kanka” sözleri etmeyin. Biraz kapsamlı düşünüp, gerçeklere varırsanız “birilerini kollayıp, seni dışladıklarına” varabilirsiniz… Çıkar! O an için kimdeyse, o! Senin için, onun için öncelik sıralaması da olabilir. İlle de oluyor, koşullar belirliyor. Davranış olarak olabilir, madden olabilir, mevki olarak olabilir… Olabilir de olabilir. Önemli olan “kendinin kendine yetebileceğini bilmek”. Gidişatı sen belirleyeceksin. İleriyi görebilme yeteceğini geliştireceksin. Önlemlerini almayı bilmen gerekecek.
Kuşkusuz insanlar birbirine gereksinim duyarlar, duyacaklar. Sen beklentilerini yüksek tutarsan, her birey sözünün eri ol”a”mayacağı için hayal kırıklığı yaratabilir bu durumda. Belki sen de yapacağını umduğun sözler verebilir, elinde olmayan nedenlerle gerçekleştiremeyebilirsin… İnsanız sonuçta. Her birey bu nedenle, bu duruma açık olabilmeli. Gardını her an hazır tutmalısın. Dünya burası… Beklenmediklere açık, geçici olduğu söylenen bir yer. Her an her şey olabilir…
Çok mu karamsarım? Hayır!
Olumlu düşünmenin gücü burada devreye giriyor. Bu yoğunlukta kendine yer bulacaksın, panonu güzel renklerle dolduracaksın. Her şeyin çok güzel olacağına ait düşüncelerini hiç yitirmeyeceksin. Kendine bu aralıkları vermezsen, diplere sürüklenmek olası… Önlemin hep bir yerlerde var olacak. Uçacaksın ancak ayakların hep yere değecek. Umacaksın ancak beklentilerin bir oran içinde olacak. Seveceksin ancak sevilmeyebileceğini de düşünerek. Kimse seni sevmek zorunda değil, sen de kimseyi sevmek zorunda değilsin. İlkelerin hep var olacak. Sen kimliğinden ödün vermeyeceksin. Dimdik durmayacak ama söğüt gibi eğilip, bükülmeyeceksin de.
Çok mu zor? Söylediklerim birbiriyle çelişiyor mu?
Hayatın kolay olduğunu kim söyledi?
Kişiliğinden ödün vermeden yaşamak önemli olan… Çıkar uğruna kimliğini yitirmemek.
Doğru bildiğin yoldan sapmadan ilerleyebilmek. Kendini sürekli geliştirmek. Yalnız olmak insanları sevmemek değil, onları değerlerine göre ayrıştırabilmek. Yıllar sonra bile yanılmış olduğunu anlayabiliyorsun. Kimileri aynı düzeyde, gelişimlerini sürdüremeden olduğu yerde sayıyor… Ayıklayacaksın, bırakacaksın… Kendi gelişimine ket vuranları, çıkar yaşantından gitsin. Acımasızca mı? Olabilir!
Yalnızlık! Anlaşılamamak! Beklentiler!
Bunların çevresinde dönüp duruyor devran…
Aslolan hayat kalitesi… O da kendi belirlediğimiz. Biz nasıl yaşamak istiyorsak öyle yaşamalıyız. Kendimiz mutluluğumuzu hazırlayacağız… Ufak şeylerde bile bulabileceğimiz mutluluğumuzu.
Sağlık olmadan hiçbir şeyin önemi yok ama para olmadan da yaşanılmıyor. Bu gerçekler doğrultusunda bir düzen tutturmalıyız. Ne azı, ne de çoğu…
Kendimiz olalım… En doğru şekilde… Kimsenin artığı, peşinden koşanı değil. Önce ben varım ve ben benim. Doğrularımla, yanılgılarımla ben kendimi olduğum gibi kabul ediyor ve seviyorum. Özgünlüğümle var olacağım. Sürekli öğrenerek, kendimi geliştirerek varlığımı sürdüreceğim. Kendi doğrularımı, yanışlarımı da irdeliyor olacağım. Empati hep yanı başımda olacak.
Kendimi olduğum gibi seviyor, kabul ediyorum.Siz de kendinizi kabullenin, tüm bu detaylar doğrultusunda.
Sevgiyle kalın.
#içimidöktüm #içnasıldökülür #yalnızlık #kendimiseviyorum #kendimizolalım #olumludüşünmeningücü #çelişki #döngü #kuşaklar #zombi #biranne