Kendin için…
Hani olur ya… Diplerinde gezinirsiniz suların ve hatta gezinmek de denmez, dip batağından çıkmak için debelenir durur… Debelenip durur… Kurtulamazsınız bulanık yapışkanlıktan… İşte öyle bir şey.
Üzüntüler yazılır çizilir… Çoğu şiirler, öyküler, romanlar nefesini onunla alır, vermez, o kara yoğunlukta takılır kalır… Oralarda debelenir onlar da.
Mutsuzlukla yaşamayı seven mi desem, bundan zevk alan mı desem… Bilemedim… O minvalde dolanır dururuz. Başına gelene üzülürken, içten içe o biz olmadığımız için seviniriz… Mi? Karakter meselesi!
Bildiğim; mutlulukların az yazılır, paylaşılır olduğu… Ya yaşanırken ara vermek için durmaktan korkulduğundan ya da nazar olur endişesi mi?
“Aynaya bak, gördüğün kişiye onu sevdiğini söyle…Sev, okşa, değerli olduğunu hissettir.” diye öğütler yazarlar gazete, mecmua ve başka yerlerde… Bir nedeni olmalı… Karşısındaki övmekten hoşlanmayan, başarıları kösteklemeye çalışan toplumlarda mı yararlı olsa gerek bu tür öğütler?
Dan Brown’ın “Kayıp Sembol” kitabını okuyorum… Diyor ki bir yerinde “Karanlığın en yoğun olduğu an, daima şafaktan hemen öncesidir.”… Kuşkusuz denenmiş, deneyimler sonucunda varılmıştır bu olguya… Ümidini hiç yitirmeyeceksin… Yalnızlığında çözüm arayışları içinde olsan da.. “Asla!”.
Her tür insanın varlığında yaşamak durumundayız… Kulaklarını kapatacaksın olumsuzlara, olumsuzluklara… Verilen akılları, öğütleri kendi bünyende tartacaksın. Seni senden daha iyi tanıyacak kimse bulunamaz… Dışında olmaya çabaladığından çok, içinde yaşadıklarındır doğruların… Ayrımsa, özümse, farkındalığını artır, analizini yap ve uygulamaya, plânlamaya öyle geç.
Her ne yapabiliyorsan, başarabiliyorsan senindir, sana aittir… Kuşkusuz olumlu yardımcıların olabilir yanında… Ancak her durumda başarı senindir… Unutma! Başarılarını kutla… Kendini öv… Aşırıya kaçmadan, seni bir sonraki başarına hazırlamak üzere… Kararında. Mütevazı olmak üst kademelere götürürse de erdemine varıp anlayamayacak olanların, modunu düşüreceğini unutmamalı.
Hep öğütlerin uygulanacağı bir Dünya olmasa değil mi? İçinden geleni dilediğince yapabileceğin, keyfine vardıklarında yaşayıp, uğraşabileceğin… Ne güzel, yazar ve düşünürken bile…
Öyle olmuyor canım! Hayatta işler böyle yürümüyor… İsteyene bedeli ağır ve katlanabilene… Katlanırken iç isyanlarına… Seçimim diyerek sürdürmeyi yeğleyene… Dışarıdan hoş, iç yaşamda özverilerin katlanarak çoğalabildiği… Gerçi insan tam olarak neden hoşnut olabilmiş ki… Hep bir başkaya duyulan özlem. Olduğundan mutlu ol… Ol! Şükret! Bir dene…
Tam bu cümleyi yazdığım anda geriye ‘kaykılıp’ (bu arada yanımdaki bir sandalyeyi devirdim) iPad kamerasıyla ânımı görüntüledim… Çünkü mutluyum. Şükrediyorum. En sevdiğim durumlardayım. Müziğim açık, kahvemi az önce yudumlamışım, kahvenin tadına varabilmişim, manzaram güzel, yalnızlığımlayım, görebiliyor, işitebiliyorum, dilediğimce düşünüp yazabiliyorum, kitabım yanıbaşımda okunmak için bekliyor… Çook şükür Allah’ıma!
Bir hanım var doksan yaşlarında… Her sabah ve akşam deniz kenarına inip (inip, çünkü hatırı sayılır bir yokuş ucunda) dizlerine dek bacaklarını ıslatır. Orada insanlarla merhabalaşır. Kabul ederse ki genelde değil, bir çay içer masamızda, “yakınmasız” kısa bir sohbet edip evine çıkar. Yakın çevrede yürüyüşe çıkar. Evde orlondan sabunlu bez örer sürekli… Kendini oyalaması bu… Sonra onları çevresine hediye eder.
Bu hanım aslında hayatta yapayalnız değil. Bir oğlunu geçen yıl yitirdi ki burada birlikteydiler… Öteki oğlu hayatta… Ama hanım yapayalnız! Ne çelişki… Geleni, gideni, konuşanı yalnızca bizleriz… Sitedekiler. Kendine yeten bir can. Yakınmasız… Gel bir içine sor??? Fırtınalar, hava durumunda olunca görünür oluyor. Erdemli insanın harcı değil “iç fırtınaları”nı dışa vurumsamak. Bence!!!
Hayat! Nelerin getirip, götüreceğini bilemediğimiz bir devran. Ayaklarını sağlam basabilmek, kendine yetebilmek, olduğunla yetinebilmek (ki bu ileriye dönük atılımlar yapmamak anlamında değil asla), başkalarıyla kendini kıyas ederek mutsuzluğunu çağrıştırmamak, olumlu tüm düşünce ve olguları benimseyip kendi yolunda yürümek… Başarabilene ne mutlu… Kendi gereği için.