
Kürkçü Dükkânı…
Döndüm yine Kürkçü Dükkânım’a.
Kitaplar, yazışmalar, güncel olaylar, sosyal medya, yapay zekâ, insanlar, kalabalıklar, kalabalıklar içinde yalnızlıklar, merakla izler ve görünmez olduklarını sanıp gördüklerin, düşünceler, bırak gitsinler… Kısaca hayatın içinden, kendiliğime.
Ne anlatımlar barındıran, anlayanıyla kalan sayfam benim. Yaz diyor benliğim, dursun hele… Bir gün….. ! O nokta geçişlerinin içindekilerle var olsun.
Kitaplar, kitaplar; ulaştırdıkları, sen oldukları, bir yere götürenler, içinde kaybolduğun, okurken kendini bulduğun… Her biri özel, her biri değerli, her biri emeğiyle gelen, aralarda zaman geçti dediklerin ve tümü, sana okumayı öğrendiğin günden beridir arkadaş edindiklerin.
Herkes algıladığı kadarıyla var olandır, seçimi doğrultusunda. Gelişimi, oluştuğu benliği bununla bağlantılıdır. Öğrenme isteği, üstünü örtüp geçtikleri, hayatı irdeleyişi, günü birlik yaşamı seçişi, sığlık ya da derinliği, aklını zorlayışı, basite indirişi, …, …, özetle hayata bakış açısı oluşumunu belirler. O yolda ilerler ya da yerinde sayar ama öyle de böyle de yaşanıp gidilir.
Herkesin seçtiği yolda yaşadıkları kendine özgü anlatımıyla var olur. Zor olup sessizce kabullenenlerin de, kolay olup çığırtkanlık edenlerin de yaşadıkları kendi içinde özel ve hissettiğiyle ilgilidir. Çünkü kimse kimsenin içinde ne yaşadığını bilemez ve hayatla başa çıkış sistemi de kişiye özeldir.
Kimileri ise tüm bunlara vâkıf olarak hem hayatını, hem yaşanılanları görerek yüküne yük katmış bulur kendini. Görendir, geçip giden değil.
Dağıtalım…
Yazmak için odama geldiğimde müzik setinin ışığının yanıp söndüğünü gördüm ki kapalıdayken olmaması gereken bir şeydi bu. Fişi çıkarıp taktım, yine aynı. Aklıma bir süre önce CD kapağının açılmadığı ve bunu bir şekilde benim çözdüğüm geldi aklıma. Denedim, yine açılmadı ve bir şekilde açılmasını sağladım, set normale döndü. Kilitlenmiş sanırım ama nedenini niçinini bilmiyorum.
Arada bir CD çalmalıyım kararı aldım. Bir caz müziği buldum, bu kez de takılma yaptı. Çalıyor ama arada saniyelik takılmalar yapıyor, temizledim yine aynı. Öyle normal ki aslında, benim yeni dediğim en az onbeş senelik neredeyse. Z kuşağına değil, ondan önceki Y kuşağına söylesen CD, CD çalar diye yüzüne bakar bu ne diyor diye. 😀 Ben torunlarıma kasetçalar ve teyp diyeyim bakalım verdikleri tepkiler ne olacak?
Antika mağazalarında, evde olan eşyalarımın satışta olduğunu görünce ben !!!
Ne ara oldu bu böyle?
Neyse gelelim müzik setine. Caz müziği olmadı, takılmalar sinir bozdu. Gittim bir tane daha CD alayım diye ve araştırmadan birini aldım. O da “Murathan Mungan’ın seçtikleriyle Müslüm Gürses *Aşk Tesadüfleri Sever*” iyi mi? İçim bir tuhaf olmadı değil. Müslüm Gürses’i hiç dinlememiştim, taa ki bu CD’sine dek. Onu da oğlum organizasyonunda yer almıştı, bir tane getirdi diye dinleyeyim demiştim. Hoşuma gitti açıkçası.
Şimdi o çalıyor ve beni etkiliyor. Kaç anlamda etki hem de? Şarkı seçimleri, şarkıların sözleri, sade söyleyişi, eşlik edenleri ve eskiye gidişleri… Rahmet olsun O’na.
Belli bir yaştan sonra var olmak için yaşıyorsunuz. Aslında varsınız zaten ama bu farklı bir “var olmak”. İşlevlerinizi yitirmemek de bunun yanı sıra düşündükleriniz arasına giriyor. Aklınızı çalışır durumda tutmak yine ön sıralarda yer alıyor. Tüm bunları farkında olmaksızın yapıyorsunuz ama düşününce “bir işe yaramaz” sınıfında görüldüğünüzde, aklınıza düşüyor.
Aynı günlerin yinelenmesi gibi geçen ve günlerin arasına kattıklarınız işte. Kendim için daha erken gibi olsa da genel anlamda bu. Zaman dediğin su gibi akıyor. Bunun da bilimsel açıklamasını yapıyorlar… Metabolizmamız yavaşladıkça zaman algımız hızlanıyormuş. Fiziksel olarak zaman aynı da olsa çok fazla bilinçli ve bilişsel deneyimler yaşadığımız için öyle duyumsuyormuşuz. Bu da kendimizi rahatlatma olsun. Daha da “Ne ara oldu bu böyle?” diye sormayayım kendime. 😉
“Ayrılık Rüzgarı” şarkısı çalıyor şu an… Alpay söylerdi. Google’a sordum, “1973 plâk orijinal” diye yazdı. Dur torunlarıma plâk ne diye de sorayım ben. Çok eğleniyorum gerçekten. Özellikle bizlerin anlayamayacağımızı, çözemeyeceğimizi düşündükleri bilgiler, problemler konusunda. Ordan bakınca böyle görünmesi doğal. Düşününce benim anneannem ve babaanneme bakışım da o zamanlar öyle olabilir. Her şeyi biz biliriz, onlar yaşlı, anlamazlar duygusu bu. Oysa bilge insanlara danışmanın, onları anlamaya çalışmanın ne kadar güzel ve verimli, esrarengiz olacağı şu an dank ediyor… “Sen, onlar olduğunda”.
Dedemin biri İstiklâl Savaşı şehidi, babamın babası. Babam beş yaşındaymış yalnızca. Bir fotoğrafı dahi yok. Ona da dualar ediyorum ve keşke görseydi, görseydik diyorum hep. Annemin babası ise Yemen Savaşı’na katılanlardan… Anlatırdı da demiştim bir yazımda, can kulağıyla dinlememiştim bile. Bir kulağımdan girip ötekinden çıkarken arada kalan “Ayakkabısının kösele tabanını yiyerek hayata kaldığı” ve havuza (aklımda öyle yer etmiş o an) kezzap atılıp arkadaşlarının kör olduğu gibi bir şeyler. Oysa o hainlikleri kitaplarda okuduk sonra. Canlı tanığı karşımızda dururken dinleme ve git kitaplarda oku. Yapılıyor işte… Keşke daha bilinçli olsaymışız.
İnsan deyince bir duracaksın, duyguların alıp götürdüğü yönü asla tahmin edemiyoruz… Gökten yere, yerden dibine, oradan bir anda uzaya fırlatabilir. Dalgalı ötesi, zigzag da değil kimi kez… Bir süreliğine düz çizgi, o da grafik görünüm. İçteki fırtınaların yansıtılmadığı ve inişli çıkışlı en hafif deyişiyle.
Müslüm Baba’dan bir anda Pop Star Alaturka’da Erkan dinlerken, Haktan’a takılıp kalan. *Ses hârika, gideriz arabeske* öylesi.
Farklılıklar iyidir, tekdüzelikten. Kürkçü dükkânında hayatı sorgularken müzik seti ve CD’lere geçen, antikalıktan Atalarımızda gezinen, derken caz müziğinden Müslüm Gürses’e atlayan ve yetmeyip Haktan’ı da ekleyen, duygularla nota çizen bir bana has kendiliğim.
Çok derin başlayıp, akışa bırakmayı seçtim. O derinlerin daldıkça nereye götürdüğü bende saklı, orada dursun. Henüz zamanı değil, çok yeni etkili ve yazmaya hazır olunmadı.
Güne not gibi bir yazı, bugün de böyle.
Sevgiyle kalın ve de hoşça.