7.1 Yıllar geçiyor… Yaş sürüyor…
Doğduğum güne yaklaşıyoruz ve ben duygularıma ilişkin yazmak istiyordum günlerdir. Bugün, aslında dün gece yazmak üzere hazırlıklarımı yaptım. Filtre kahvem, tütsüm gibi. MacBook zaten açıktı, güncelleme geldi, onu yapmıştım ve neler gelmiş yeni diye inceleyeceğim ya. Araya aldığım ve içine daldığım işler nedeniyle, saat oldu bugünün 03.15’i… Yalnızca başlığı yazmıştım, şimdi başladım.
Bir dolu işler, sizin için “bunlar da neyin nesi” diyebilecekleriniz ama ben yaştakiler için “sürdürülebilirlik” durumu… Hayatı! Öncelikle büyük oğlum ve eşinin sağ olsunlar doğum günü hediyesi olarak aldıkları termosu garantiye kaydetmek. Aslında çantamda taşıdığım bir tane vardı da onun eskimiş olduğunu, daha özgün olmasını istedikleri için almışlar. Beklemeye dayanamayıp, hemen kullanmamı istediklerinden erkenden verdiler. Çok beğendim, nazar değmesin bana (rengi mavi). 😀 Garanti için kaydetmemi söylemişlerdi, onun peşindeydim. Sonunda garantiyi yaptım, içim rahatladı.
Aklımda bir de İSMEK Enstitü İstanbul kaydımı yapmak vardı. Epeyce erteledim, hazır laptop başındayım, onu da yapayım dedim. Uzaktan eğitimi seçiyorum ancak istediğim bölümleri bulamadım. Yine de öğrenmek, yenilenmek, beceri kazanmak ve ve ve… İşin aslı kendimi hissetmek için yazıldım kurslara. “Kendini hissetmek” de neyin nesi demeyin… Zamanı gelince anlarsınız, şimdiden zorlanmayın. O sizi gelip bulur. 😉
İçerik pek çok aklımda, öylesine dolu ve gidip gelmelerde ki yazmaya başlayınca nasıl akıp gidiyorsa öyle oluşuyor. Hiiiç kısıtlamıyorum kendimi… Kendi sayfam, kendi blogum.
Öncelikle 7.1 nedir? Yazdıkça aklıma deprem magnitüdünü çağrıştıran bu rakamlar da bir nevî hayatımın çalkalanışları olarak süregiden yolculuğumun yılları. Yetmişe vardıktan sonraki yılları “nokta sonrası” olarak addedeceğim. Bakın burada bile bir “dede” çağrışımı var, biz onu “nene” olarak da dönüştürebiliriz. Tabii üstüne alınıp, o pozisyona giren biri varsa. 😀
Ruh genç kalıyor dostlar ve beden uyumda zorlanıyor. Akıl da alır gibi değil; onca geçen yıllara, yaşanmışlıklara, verdiği bir dolu yorgunluk, acı – tatlı – ortaşeker geçen anılara rağmen. Anılar denilince eskiler çoook koştururken akıllara, yeniler geçiştiriliveriyor. Yeni dediğim de sondan on önceki yılların anıları diyelim. Yarım asır artı yirmiyi devirince, son on yıllar bize çekirdek misâli. 😀
Bol kahkahalı bir yazı gibi olsa da her kahkahada akıp gidiveren, yol verilmiş acılar yok değil. Yılların birikimi, umursatmayabiliyor… Ya da umursasan da “ört üstünü geç, değmez”e varabiliyorsun. O bitmeyen geceler boyu düşündüklerin, seni yere vurduğunu sandıkların, kahrettiklerin ne kadar boş gelebiliyor. “Değiştiremeyeceğin şeyleri kabullen” demesi kolay olup, uygulaması bir hayat alabiliyor ve sen hâlâ o ümidini ara ara yoklayabiliyorsun.
Yazılanlar mı yaşanıyor? Adım atmaya cesaret edilemediği için mi yaşanıyor? O cesareti gösterip, yine de başarılamadığı için midir yaşananlar? İletişimsizlik midir? “Ben” olup “biz” olamadığımızdan mıdır? Haklılığı hep kendimizde bulup, empati yoksunluğundan mıdır? Kader midir? Şans mıdır? Daha çok uzatılabilir sorular… Sonuca varılabilinir mi?Çok bilinmeyenli denklem gibi! Matematikte mantık var, sonuç var. Hayatın mantığı yok. Plân yapsan da bir anda oluşuverenler… Fânilik (Türkçesini yazmaya elim varmadı) var. Aslında o Demokles’in kılıcı. Küt!
İşte şekilde görüldüğü gibi aklımda yazacak bir konu olsa bile saptırmakta üstüme yoktur. Öyle geniş bir uçuşma kapasitesi.
Susanna Kubelka’nın “Hayat Her Yaşta Güzel” romanını aldığımda ellili yaşlarımdaydım. Yaşlanıyorum ya, yine de hayata pozitif bakacağım, romanı okuyup feyz alacağım. Üstüne bir yirmi yıl daha geçirdim, artık nasıl bakacağım önemli değil diyemiyorum. Yaşıyorsak; yaşadığımızı hissetmek, varlığımızın bilincinde olmak ve günümüze katkı koyarak sürdürmeyi düşünebiliriz. Benim için öyle gidiyor… Öğrenmeyi çok seviyorum, yaşadığımı hissettiriyor. Ne çok hissetmek dedim ben… Gerçekten öyle. Geçenlerde palmiye ağaçları gördüm. Görünümünü çok sevdiğim için yakından baktım onlara. Büyüyüp yukarıya doğru çıktıklarında yapraklarının güzellikleri kadar, gövdelerindeki oluşumlar da çok hoşuma gitti. Dokundum, söyleştim onlarla “ne güzel oldukları”na ilişkin.
Yirmili yaşlarımda Ankara’da “Papaz’ın Bağı” diye bir mekânda koca gövdeli ağaçlara sarılıp bu konuşmuşluğu yaptığım gerçeği var. Orada ablam çevresine bakınıp, bir gören var mı diye kolaçan etmişti. Palmiyelere dokunduğumda arkadaşım çevreye bakmadı ama “ne yaptığımı” sordu… Söyleyince kafasını sallayıp, ağaca eğildi. Bakıyoruz, görmüyoruz. Hep bir koşturmaca içindeyiz. Görülecek binlerce şeyi, bir yere yetişme uğruna geçiştiriyoruz… “Hayatımızı” olduğu gibi. Bitecek ve bu bedende olmayacağız. Bitecek işte… Bir son var. Hız almayı sevdiğimiz gibi görmeyi de seçebilsek, bir soluklanabilsek.
Hep derim, yineleyeyim… Kırmızı ışıkta beklerken geri sayardı eskiden ve ben de sayardım ona bakıp, bir an önce yeşil yansın, yola devam edeyim. Bir anda “hayatın geri sayımı” gibi gelmişti ve duralamıştım. “Gibi” değil, “gerçek”ti aslında. Hep geri dönüşler yaşamıştım, kırmızı ışıklarda. Şimdi geri sayım falan yok, direkt yanıyor… Çok işimiz var, tez varmalıyız… Neye? Nereye? Sabrımız yok, dalmalıyız birine… Neden? Hep biz haklıyız, durup düşünmeden, sormadan etmeden bağırmalıyız… Kime? Ne kural kaldı tanınan, ne hoş görü, ne anlayış, ne îzan… Aslında îzan, anlayış demek. İki kez aynı sözcüğü yazmadan vurgu yaptım. Çünkü yazdıklarımın tümü neredeyse “anlayışlı” olmaya varıyor da gündüz vakti elinde fenerle “dürüst insan” arayan Diyojen’e döndük. O da yok, o da yok, o da yok… Neler, neler yok oldu!
Doğum günü duygularıma ilişkin yazacağım derken nerelere vardım yine? Hayatın getirileri, götürüleri, duygulanımları, yaşanmışlıklar derken öyle bir kapsam oluşuyor ki yazmadan geçemiyorum. Arayı açmadan Susanna Kubelka’nın (umarım) kitap içeriğine değinerek yazacağım. O da bir ders niteliğinde diyebilirim ama orada ilgimi çekip, kenarına aldığım notu da yazacağım.
Sabah kalkınca varlığımıza, görebildiğimize, işitebildiğimize, yürüyebildiğimize, konuşabildiğimize, anlayabildiğimize, yiyebildiğimize ve o yiyecekleri alabilip, tadına varabildiğimize, güne uyanabildiğimize şükredelim. Kaç yaşında olursak olalım, öyle önemli ki bir eksikliğin ne zorluklara neden olabildiğini hepimiz biliriz.
Sevgiyle kalın. Sağlıcakla…
2 Comments
Doğum gününüz kutlu olsun. Beraber kutlayacağımız nice mutlu sağlıklı yaşların olsun canım arkadaşım.❤️
Sağ olasın canım 🙂 Hep birlikte nicelerine inşallah.