Sen her şeyi yapabilirsin…
Ne zaman düşüşler yaşasam, karşıma “hele bir dur” diyen olaylar çıkar. Bugün de öyle bir moddaydım. Ne zamandır Mac’in başına geçmemişim, içimden yazmak gelmemiş, kaç günlerdir bilmem yazıcıyı çalıştırmamışım (ki mürekkeplerin kurumaması için mutlaka arada çalıştırmayı aksatmamaya özen gösteririm), kitaplarıma gömülmüş ve kendimi koyvermişim…
Yazıcıdan çıktım yola, odama geçip bir iki deneme yaptım, neyse iyi durumda. Boş bir sayfa açtım ama oyalanıp duruyorum… Gözümün önünde bir görüntü var, günlerdir gitmeyen… Yazacağım.
Omuz başım kırıldı, gerçekten zorlu iki ay geçirdim. Son kontrol sonucu iyi. Ben nedense fizik tedaviyi reddediyorum, türlü bahaneler üretip. Kımıldatmadığım kolum, ufacık bir harekette müthiş acı veriyor, açılmıyor, geri gitmiyor falan. “Ya zorlarlarsa” korkusu, beni tedaviden alıkoyuyor. Sağlık ocağına ilâç için gittim. Doktorumuzun da neredeyse aynı günlerde kürek kemiğinin arkası kırılmış, aynı düşüşler, aynı tepkiler, aynı acılar ve biz ikimiz de iki aydır oturarak uyumaya çabalamışız. “Mutlaka fizik tedavi olun, ben başladım.” dedi. Bende yine istek yok.
Gece yemekte Alihan ve Hande vardı, onlar da aynı şekilde ısrar edince “Ne olacak, randevu alayım, zorlanırsam gitmem.” dedim. O an randevu aldım, ertesi güne kayıt yaptırdım. Buradan doktorlarımıza teşekkürlerimi iletiyorum. Kırığımı takip etmeleri ve fizik için gittiğimde gösterdikleri ilgileri ile hak ediyorlar.
Ertesi günü gittiğim fizik tedavi odasında da doktor hanım; derdimi dinleyip, notlar tutup, acele olduğunu belirtip beni yönlendirdi. Gittiğim hastanede ne olduğumu anlamadan, omuzumda kablolu yapışkan bir bantla elektrik verilmiş buldum. Sonraki aşamaları bilmiyorum ama rahatlamaya başladı acı veren omuzum… Düzelecek!
Tüm bu olumlu gelişmelere karşın, ben bezgin duyumsuyorum… Yaşasan ne olacak moduna girmişim, belli. Çünkü hastaneler gerçekten yoğun. İnsanlar çok sabırsız. İnsanlar çok çeşitli. İnsanların birbirine saygısı yok… Uzaaar gider. Bunları da geçtim, insan ömrü uzadıkça kişi gençleşmiyor, sağlık hızla geriye gidiyor, birilerinin tekerlekli sandalyede taşıdığı ve yürüsün diye çekiştirdiği bireylere dönüşüyor.
Röntgen için numara sırası alırken, genç bir karı koca getirdikleri hastayı birbirlerine şikâyet ediyorlardı… Birinden birinin anne ya da babası. Herkes kendi adına haklı. Onların çocukları var, evde ya da okulda, onları takip edecekler ama burada da hasta bir yakınları var, bakıma muhtaç. Ne yapsın yaşlı kişi? Kendi başına iş göremiyorsa, birilerinin zamanını alacak… “iş bitti, yapı paydos” denilene dek. E! Karşıda zaten iş güç, geçim derdi, çocuk gibi canından bezmiş kişiler var? Zor!
Bir kontrola gidişimde de önümde ambulans durdu, inen sedyede gözünün feri gitmiş, oldukça yaşlı bir erkek hasta vardı. Boş bakıyor… “Ben neredeyim, neler oluyor?” modunda. Yanında yalnızca ambulans çalışanları vardı, ellerinde de hastanın durumunu bildiren bloknotları. İçimden “huzur evinden mi getirdiler acaba?” diye geçti. O beyefendinin boş ve çaresiz bakışları gözümün önünden gitmiyor.
Gezmeye çıkardığı annesi olduğunu sandığım bir hanımla da karşılaştım. Otoparkta ben arabaya bineceğim, hanım annesini arabadan çıkarma çabalarında. Yaşlı hanımın bir elinde baston, bir elinde tekli dayanak… Zorla indirdi annesini ve benim bineceğim kapı o tarafta. “Çabuk ol” diyor da annesi dediğim kadıncağız iki söylemede anlıyor ve nasıl çabuk olurum diye mi düşünüyor, kıpırdayamıyor… Belki de onun paniği böyle, mahcubiyete dönüşüyor, hareketlerine daha da ket vuruyor. “Sâkin olun, ben beklerim, hiç sorun yok.” arka arkaya sıraladım. Belki bir hava alıp, dışarıda yemek istedi canı hanımın. Bu tür sorunlarla (belki yemek yerken de) karşılaşacağı için getiren hanım da içinde ayrı bir sıkıntı yaşıyordu zaten. Çekiştirip, “çabuk ol”a dek geldi ki olanaksızlığı baştan belli.
“İnsan eti ağır” derler…
İnsan ayrıca istemsizce gözlemci olup, özümseyip, sonuçlandırıyorsa… Zor!
“Düşünmemekte hoş bir hayat vardır.” demiş Sophokles
Schopenhauer “Hayatın Anlamı” kitabının bir yerinde “İnsan bön ve bun olduğu ölçüde safi varoluş onu tatmin eder” anlamında yazmış.
Ben bu gel gitler, kafamın içinde düşüncelerle dolanırken, boş sayfa öylesine durur ve internette dolanarak yazmayı ötelerken, Facebook’ta bir video çıktı karşıma “Sen her şeyi başarırsın” diyen. Anlatan kadın dudak okuyarak anlıyor ve konuşabilmek için çok fazla eğitim almış, seminerler düzenliyor ya da katılarak insanlara örnekler veriyor, yapıcı oluyor. Örnek verdiği kadın, felçli ve bilgisayara bağlı olarak, göz hareketiyle yazıp anlaşıyor ve de kocasıyla birlikte katıldığı o seminerde kocası da felçli… Orada olmalarının nedeni hayattan kopmamış olmaları. Bilgisayarda göz hareketiyle iki tane roman yazmış.
Schopenhauer bam teline basıyor, gerçek ama gerçekler acıdır, acıtır.
İnsanların gerçekleri yaşarken, biraz olsun nefeslenmeye ve umuda gereksinimleri var. “Olumlu Düşünmenin Gücü” (N. Vincent Peale) sevdiğim kitaplardandır. Masamın sol tarafında üç tane kitap dolu raf var ve ilk sırada kişisel gelişim, olumlu düşünceler, “Zero Limit ( Vitale Len), gibi onlarca kitap dizili. Kütüphanem doldu, taştı. Evimizin girişinde ilk toplantıda önerdiğim, üç yıl direterek yaptırılmış olan “Al götür, Oku Getir” kütüphanemize götürülecek onlarca kitap birikti.
Kitaplar benim canımdan bir parça oluyor… Okudukça bütünleşiyorum ve verirken bir parçamı da veriyor gibi oluyorum. Verdiğim kitaplardan, özleyip yeniden aldıklarım var. Bu konuda oldukça farklı bir anlayışım var sanırım.
Geçenlerde “Al Götür, Oku Getir” kütüphanemizin önünde zaman geçirdim. Her dilden bir sürü kitap var… Ansiklopediler de. Büyük mutluluk duydum. Oturanlar alışmış, benimsemiş. Arada eve girip çıkarken de bir göz atıyorum, çoğu kez başında inceleyenler görüyor, seviniyorum. Alt bölüme çocuklara yönelik kitaplar konulmasını önermiştim… Boylarına göre. O da öylece uygulanmakta.
Kitaplar derken biraz olsun toparlandım.
“Sen her şeyi yapabilirsin” diye yola çıktım… Battım, yine çıktım. İlk önce kendimizi motive edeceğiz, isteklendireceğiz, güdüleyeceğiz.
Hayat çok şey barındırıyor. O “çok şey” içinde kendimize güç verecek yine kendimiziz… Arada duraksamalar yaşasak da.
Hoşça kalın, sevgiyle kalın.
2 Comments
Bitmesin istedim. Biraz daha uzun yazsan aslında kitap yapılabilir diye düşündüm. Hiç seri yazmayı düşündün mü? Belki birleştirince kitap olur. Eline, zihnine sağlık
Çok teşekkür ederim. Yazmaya başlayınca durmak bilmiyorum. Uzun oluyor diye bitiriyorum. Belki ileride dediğin olabilir.