Corona mı? Deprem mi?
(Kendime not)
Böyle bir durum…
İstanbul canım… İstanbul memleketim… Üsküdar köyüm…
İstanbul’da doğdum, büyüdüm, evlendim, çocuklarım oldu… Doğduğum, doyduğum yerim… Üsküdar merkezli evler değiştirdim… Bu yaşımdayım, Üsküdar’a her gidişimde; doğduğum, büyüdüğüm sokağa gidip, öylece evime bakarım, havasını koklarım… Olmazsa olmazım!
İstanbul’da yaşamanın bir bedeli var ki öyle böyle değil… Eski günleri andığınızda içinizi sızlatan, yoğun göçün yabancılaştırdığı… Herkesin birbirini tanıdığı, selâmlaştığı, saygıyla davrandığı günleri anımsayınca üzdüğü. İstanbul’umun bir beklentisi de deprem! Yüzyıllardır olmamış, yaşadığımız günlerde olması beklenen büyük deprem, eskilerde yaşanan küçük kıyamet benzeri…
Dünya’mız canlı kuşkusuz olacak depremler, bizler canlıyız kuşkusuz olacak hastalıklar… Hastalık deyince de günümüzün belâsı “Covid19” geliyor direkt akıllara… Aylardır üzerimize kâbus gibi çökmüş, her anlamda düşüş yaşatan ve de canların yittiği…
Çember gibi sardı, hapsetti tüm Dünya yaşayanlarını, ülke ayırmaksızın. Yattık kalktık “maske, mesafe, hijyen” bildirimleriyle… Hoş onu da herkes kendine göre yorumladı, yorumlamakta. Aynı deprem olacak, şu magnitütde olacak, bu magnitüdte olacak, şurada başlayacak, yok burada başlayacak söylemleri içinde savrulmakta bu durum da…
Kafam çok karışık, belirsizliğin sürüklediği çoğu insanlar gibi. Olay ölüme varsa da yalnızca ölümle ilintili değil… Düşünen insana öncesinin korkusu olduğu gibi, sonrasının belirsizliği de sorular getirmekte. Önlemler? Yapılan çalışmalar? Aklımda dolanan onlarca soru işaretleri…
Ben sıradan bir vatandaşım. Aklım belli şeylere erer. Ancak aklım; öncesi ve sonrası ayrımı yaparak, soru işaretleri oluşturur ve onlara mantıklı yanıtlar arar. Bulamayınca iç rahatlığı oluşamaz, belirsizlikte verilen komutsa ya korku, ya da heyecana dönüşür.
Durum tam aşağı “tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” durumları. “Tedirginlik tam safha” derler ya öylesi…
Ölüm Allah’ın emri, her canlı ölümü tadacaktır, her doğan bir gün geri gidecektir… Bunlar bilindik söylemler ve biliyoruz. Ancak beklenenler hiç de doğalı çağrıştırmıyor. Şekiller belirleniyor göz önünde… Depremde onlarca kat altında kalanlar, sonrasının çaresizliği… Corona’da hastanede olanların durumu, entübe – entübeden çıkacak mı çaresizliği… Doğal dışılığın verdiği bilinmezlik… Hoş kimsenin garantisi yok, yatağında başında sevdiklerinin olduğu, dualar eşliğinde ölme garantisi ki şu an vefat durumlarında bile kimsenin olmadığı yitim defnedişlerini yaşamaktayız… Çok üzücü günlerden geçiyoruz.
Ne yapacağız? Kocaman soru işaretlerini ve çaresizlikleri yaşarken… Seçim bizim! Zorunlu seçim!
Ya her an aklımızda, cehennemi yaşar gibi ızdırap yaşayacağız…
Ya her şey olacağına varır, yaşıyorken yaşamımızın değerini bilelim diyecek “an”ı yaşamaya çabalayarak, içimize sindirecek ve benimseyeceğiz.
Doğru seçim, ikinci seçim doğal olarak.
Ne yapıyoruz?
Düşünmeyi bırakıyoruz.
“An”a odaklanıyoruz.
Yaşamımızı sürdürüyoruz.
Modumuz yüksek olsun.
Sevelim, sevilelim.
Üzüntü verecek olayların dahi güzel bir noktasını bularak, bardağın dolu tarafından bakalım.
Zorunluyuz!
Yaşadığımız son saniyeyi bilemeyeceğimiz için
GÜLÜMSEYELİM
SEVELİM
OLUMLU BAKIŞIMIZI SÜRDÜRELİM
Sevgiyle kalın.