Boşluk…
Boş durmayı sevmiyorum. Öyle aman canım evim, güzel evim, yemeğim, tatlım, …, gibi durumlardan da hoşlanmadığım için kendime farklı alanlarda takılacak bir şeyler buluyorum. Aynı zaman sürecinde birkaç kitap okuduğum gibi birkaç farklı hobilere takılıyorum.
Uçuk mu? Evet! Ama benim tarzım bu ve hep öyle oldu.
İki gündür canım sıkkın. Şarjlı dik süpürge denen, kolayıma giden, işimi gören süpürgem bozuldu. Aslında çalışma süresi 15 dakikaya indi. Olay bu kadar ama başına, dolayısıyla başıma gelmeyen kalmadı. Hâlâ Arçelik’in bir servisiyle boğuşuyorum. Twitter’dan, WhatsApp’tan ve e-posta olarak Arçelik’in “ŞikayetVar” bölümünden bile yazdım… Sonuçlanınca da yazacağım. Ürünü satmak kadar satış sonrası verilen hizmette de “vizyon ve misyon” açıklamalarına uyulmalı. Takipçisiyim!
Aslında laptopun başına geçtiğimde bir boşluk hissi oluştu bende… Neyle uğraşıyoruz biz? Yıllardır nelerle uğraştık da nerelere vardık? Bizler bir şeyler yaşadık, çocuklarımıza güzel şeyler yaşatmaya çabaladık, bir yerlere varsınlar diye uğraştık… Şu an onların kendileri ve çocukları için uğraşmalarına kıyamıyorum… Kendime geri dönüp bir bakınca, yorgunluğumu iliklerimde duyunca, benden büyüklerin geldikleri durumları gördükçe… Boşluk! Ötesi… Zor!
Hâlimize şükretmemiz öğretildi… Şükürler olsun! Sağlığımıza hamd etmemiz söylendi… Hamd olsun! Gerçekten ve içtenlikle söylüyorum “şükür ve hamd” ancak bu durum geleceğe kuşkuyla bakmama engel olamıyor… Çocuklarım ve torunlarım ve de çevrem adına.
Haber izlemek istemiyorum. İzliyorum, içim katılıyor, bırakıp kalkıyorum yarısında. Dizi zaten hiç izlemiyorum ve kesinlikle fragmanlarda bile kanal değiştirdiğim şu bağrış, çığrış, ağlayış dizilerinin derhal olumlu örnekler veren yapımlara dönüşmesini istiyorum. Kötü örnekler, o saniyelik görüntüler bile.
Her şeyin cılkını çıkarmak huyumuzdur der gibi Twitter da öyle olmaya başladı. İlk giriş yapanlardan biri olabilirim ve kısa, özlü takipler, haber alışlar vardı. Şimdiyse o da aldı başını gitmekte durumlarında. Yine de takip ettiğin kişileri seçersen, doğru ve kanıtlanmış haberlere ulaşılabiliyor. Özellikle pandemi dönemi için haber almak adına çok araştırdım ve doğru kaynakları bulabildiğime inandığım kişileri izliyorum.
Boşluk demiştim değil mi? İşte bu da bir çeşit boşluğa düşme durumları. Gerçekten çok şey alıp götürdü hayatlarımızdan ve de götürmekte… Altüst olduk dünyaca, bitip gideceği de yok umutsuzsuzluğu zebellâh gibi üstümüzde. Mutasyonda “omikron”a geldik ve “pi” koyacaklarmış bir sonraki mutasyonun adını. Adı bile hazır, beklenmelerde…
Belirsizlikler rahatsızlık verici… Öyle de olsa bir kez dünyaya gelmişiz, sürdürmek zorundayız hayatımızı… Başka yolu yok.
İnsan yaşlandıkça baktığı yer çok farklılaşıyor… Aslında her yaşta geliyor bu durum insanın başına ancak gençlik koşuşturması içinde aralara kaynayıp gidiyor. Şöyle bir durulduğunda, sana gereksinim az seviyelere indiğinde, sana bakışlar farklılaştığında, sana gelen söylemleri “bir durup” düşündüğünde, senden beklentiler ya da sana biçilenler için “bir duraksadığında”, sana…, sana…, “kesinlikle” ayrımına varıyor ve sorgulamaya başlıyorsun. “Sen yaşına ömrü yeten herkes bu aşamalardan geçecek” ve “bu sorgulamayı günü geldiğinde yapacak” diye düşünsen de bu seni rahatlatmıyor…
Boşluk!
Bunun boş durmayı sevmemekle, boş oturamamakla hiçbir ilgisi yok. Onlar kendini oyalamak, hâlâ varlığını sürdürmekle de ilintili olabilir… Bir çeşit “kendine, kendini ispatlamak… Özetle, “hobilerim var” demek bile yaşına göre anlam taşıyor. Sen öyle görmesen bile “yakıştırılabiliyor”.
Hiç Huzur Evi nedir diye düşündünüz mü? Hiç kendine yeterli olamamak nedir diye düşündünüz mü? Hiç yaşlanmak nasıl bir duygu diye düşündünüz mü? Hiç “yaşlılık” diye bir olguyu düşündünüz mü? Ben de HİÇ düşünmedim. Çünkü öyle bir koşuşturma içindeydim ki düşünecek zamanım yoktu… Bir baktım kaç yaşına gelmişim, “vay be!” dedim.
“Döngü”!
Bana boşluk hiç yaramıyor… Uçsuz bucaksız derinlere dalış yapıyorum. Kendimi bilirim ve bu dalışlarda dipten fırlamanın gerekliliğini de. Düşünmek, düşünceli olmak ayrı bir sorun. İşte bu nedenle sürekli aklımı meşgul edecek bir dolu iş yaratmaktayım kendime. Yazmayı bu nedenle seviyorum. Demiştim eskiden de canımı sıkan bir durum oluştuğunda, üzüldüğümde yazardım ben diye… Bir süre saklar, sonra okur, neden üzülmüşüm değmez der, yırtar atardım… İyi şeyler bunlar, kendini kendine örnek aldığın, bir sonraki adımında ona göre hareket ettiğin. Tek fark artık yırtıp atmadığım, yazılı düşünüyorum, bırakıyorum kalsın.
Gerçekten aklı meşgul edecek şeyler bulmak, insanın sonuca varmayacağı düşüncelere düşmesine engel oluyor. Çok fazla irdelemeyeceksin, gerekeni yapıp yolunu sürdüreceksin. Sen, kendine gerekli ve doğru olanı zaten biliyorsun. Boşluk da neyin nesi? Onu güzelliklerle doldurmak bizim elimizde. Yılgınlığa yer yok. Her koşulda bir çaresini bulup, kendimize yer açacak ve sürdüreceğiz bize ayrılmış süremizi. Karamsarlık hem çözüm değil, hem de geçecek süreyi acıtarak yaşatır.
“Hayat her şeye rağmen yaşanmaya değer”… Sağlıkla aldığımız her nefesin değerini bilelim. Çözüm biziz… Ben, sen, o… Bizler!
Sağlıcakla kalın, sevgiyle kalın.